28 Ocak 2015 Çarşamba

Bir ergen... Bir yalnızlık... Bir hikaye... Sizlerden aklıma takılan...

Bir ergen... bir yalnızlık... bir hikaye...

İnsanın kendisinin bile ne olduğunu anlayamadığı sorunlarının olması ne zor bilir misiniz? 

"Ölsem de kurtulsam!" diye söylenen birileriyle karşılaştınız mı hiç? 

Öyle birisiyle karşılaşıp onun elinden tutmaya çalıştınız mı?

Peki, o kişi en yakınız oldu mu? 

Minicik bir tebessümü için dünyayı ayaklarına sermek isteyebileceğiniz canınızdan birisi?

Gözlerinde keder gördüğünüzde, yardım edemeyen elinizin, onu anlayamayan zihninizin düşmanı hissettiniz mi kendinizi?

İstese, ah keşke bir şeyler söyleyerek derdine ortak etse sizi, onun için yapamayacağınız ne gelir ki aklınıza? Hiç bir şey! Zira onun isteyip sizin veremeyeceğiniz bir dünya nimeti yokken yeryüzünde, elinizin kolunuzun bağlı olduğu hissine kapılmak nasıldır hiç tattınız mı?

Gözleri size çevriliyken aklının kim bilir nerelerde dolandığını merak ettiniz mi? Bakışlarınızın karşılaşmasına rağmen, düşündüklerine erişemiyor oluşunuz içinizi acıttı mı?

Soruyorsunuz söylemiyor, anlamaya çalışıyorsunuz anlamayacağınızı dillendiriyor, gözlerindeki nemi sizinle paylaşmıyor, yanında olmak istedikçe sizi uzağına atıyor! 

...

Bir anne babanın, ergen evladıyla başına gelebilecek en zor zamanları bu sahneler. Ve farkında mısınız bilmiyorum ama çoğaldı!

Kod adı verelim ve ona M diyelim... M, ailesinin çabaları arasında yalnızlaştığını düşünen liseli bir gençti. Dışarıdan bakınca sıradan görünen, aile içinde ilişkilerin doğal süreciyle yaşandığı minik bir dünyası vardı. Bu dünyanın içinde sıkışmaya başladığını hissetmesi, bazı beklentilerin altında ezilmenin verdiği kaprisleri depresif hallere çevirmesi, onu bekleyen upuzun ömrü bu sıkışmışlıkla nasıl atlatabileceğini bilememesi bitiriyordu ümit dünyasını.

Geleceğe dair hayalleri tükenmiş gibiydi. Baksa görmüyor, duyduğunu işitmiyordu. Kendi hayatını, iç dünyasında oluşturduğu kendi çıkmazlığına gömmekte beceri kazanmıştı. Her şeyin üzerine geldiğini düşünüyordu. Okul, sınavlar... beklentiler...

Ailesiyle yaptığı sohbetlerin çoğunda okul ve dersler gündeme geliyordu. Babasıyla konuşmak istediği öyle çok konu vardı ki... nasıl olduğunu bile anlamadan aralarında dönen sohbetin tamamı dersler olup çıkmıştı. 

Oysa o korkuyordu... geçmişte güvende hissettiği çocuk hayatının yerini, gelecekte ne olacak benim halim kaygılarının aldığı büyüme sürecine girmişti. Babasından hayata dair cümleler duymak en büyük hayaliydi. Babasının bildiği geleceğe dair konuşmaların tamamıysa, kendi çocukluğundaki imkansızlıkların bugünün şartlarıyla kıyaslanmasıydı. 

Babasının, aklının ucundan tutmasını istiyordu oysa! Aklı vardı, evet. Bir şeylerin nasıl döndüğü anlamaya başlamıştı yavaştan. Ama o aklın "doğru bir rehbere" ihtiyacı vardı, rekabet ilişkisine değil! 

"Babalar niçin bunu anlamaz ki?" diye düşünmekten kendisini alıkoyamıyordu. Baba olmak, kendi geçmişinle evlana verdiğin imkanı yarıştırmaktan ibaret miydi? Bir baba, çocuğuyla zaman geçirmek için bundan daha kaliteli malzeme bulmakta niye bu kadar zorlanırdı ki?

"Derslerin nasıl?" yaklaşımından çıkıp "Neyin var? Her şey yolunda mı?" sorusuna geçiş yapmak niye zor ki... Anne baba için anlaması imkansız gibi görünse de derslerden başka konuşulacak yüzlerce konu var ergenlerle, bunu anlayan ilk ebeveyne Nobel ödülü verilmesi gerekir miydi?

Yalnızlık... içinde hissettiği yalnızlıktan kurtulmak için neler denemedi bir bilseniz. Odada yalnız başına geçen saatler, bilgisayarın ekranına gömüldüğü oyun dolu dakikalar, ailesinin beğenmediği arkadaşları

Bir orta yol mutlaka vardı, biliyordu. Onun bildiği orta yolla, ailesinin bildiği yol bir türlü dört yol ağzına gelemiyordu. 

...

M, danışmanlık hizmetini bir arkadaşından duymuştu. Anne babasına; "Beni bir psikolojik danışmana götürün. Anlatmak istediklerim var." dediğinde ailesi telaşa kapılmıştı. Oğullarının kendilerinden sakladığı ne olabilir kaygısı içlerine kor ateşi gibi saplanmıştı.

Evlatları için endişelendiğini farkettiğim bu aile, temelde güzel ilişkileri barındırıyordu. Kavga, gürültü yoktu. Ama ilişkiler beklediğimde sığdı!

Evdeki emeklerin çoğu fiziksel donanımdaydı. Güzel imkanlar, iyi okullar, markalı giysiler. 

Duygusal ilişkilerin azaldığı, nesnel doyumların abartıldığı ilişkilerde kişilerin yalnızlık çekmesi kaçınılmazdır sevgili okurlar! Günümüzde herkes maddeye yatırım yapıyor. İmkanların artırılması için çabalayıp duruyor, ama evlatlarının hayallerini konuşmayı unutuyor. Çocuğuyla oyun oynamanın, evin içinde koşturmanın, saklambaçla coşmanın, kendimizi hediye haline getirmenin inanılmaz etkisi gözden kaçırılıyor. 

M ile yaptığımız birkaç seans görüşmenin ardından ailesiyle de görüştük. Önce M'nin içinde hissettiği yalnızlık duygusuyla çalıştık, sonra ailesiyle arasında köprü olduk. Kuşaklararası iyi niyete rağmen devreye giren derin uçurumları kapattık. Birbirlerini dinlemeye ve duymaya başladılar. Böylece M'ninyalnızlık psikolojisi, ailenin oğullarının geleceğiyle ilgili kaygıları yatıştı.

...

Çocuklarımızın bizim rehber olmamıza ihtiyacı var. Rehber nasıl olunur biliyor musunuz? Rehber olabilmek için öncelikle rehber olacağınız kişinin ruhsal yapısı hakkında bilgi sahibi olmanız gerekir? Neyi sever, neyden hoşlanır, büyüme dönemi özellikleri nasıldır, iç dünyasını hangi malzemeler oluşturur, duyguları nedir, içinde neleri barındırır?

Düşünün ki firmanıza iş geliştirme programı uygulamamı istiyorsunuz? Elemanların iş performansları düşük ve benden yardım istediniz. Ne yaparım sizce? Evet, öncelikle firmanızı tanırım. Nedir, ne iş yapar, ne üretir, hedefi nedir, bugüne kadar neler yapmış, hangi başarılara hangi hatalara imza atmış, iş ve çalışan arasındaki ilişki dengesini ne üzerine oturtmuş, hizmet kalitesi standartlarını neye göre belirlemiş, kimlere hizmet veriyor, hizmet geri dönüşümü istatistiğinde göze çarpan belirleyiciler ne...vs... bir sürü şeyi bilmek isterim!

Ben bir firmaya iş geliştirme programı uygulamak için bu kadar çok şeyi bilmek isterken; siz insan yetiştirmek ve kendi evladınıza rehberlik etmek için onun hakkında birşeyleriöğrenmeye niye hiç hevesli değilsiniz? Bunun için destek almak niye size ağır geliyor?

...öğrenin, öğrenin... çocuğunuzun bilinmeyen kapılarının kilitlerini açın! Nasıl öğreneceğinizi bilmiyorsanız lütfen psikolojik destek çalışmalarından istifade edin. İşin uzmanına başvurun!

Sevgiler...

mehtapkayaoglu@gmail.com

 

 

5 Ocak 2015 Pazartesi

Nefes... Yaşarken ölüm...

Her hayat bir hikaye...
Geleceğinize umut dolu dersler çıkarmanız dileğiyle, duygu öyküleri... Duygularımızdan çıkan öyküler...



...sevilmediğini düşünmek elbette ızdırap vericiydi. Baktığında gördüğü, işittiğinde duyduğu hep sıkıntı dolu kalp sızlamalarıydı.

Oysa yedi yıl önce ne hayallerle evlenmişti.

Annesinin sütünü haram edeceğine ilişkin söylemleri, babasının başına bir iş gelirse kendisinden destek göremeyeceğine dair tehditleri, her yeni günde şiddetli bir şamar gibi sarsıyordu yüreğini.

Nefes...! ne güzel şey... niçin en ihtiyacı olduğu anda tüm bedenini doldurmuyordu ki? 

Burnundan içeri süzülmek için nazlanmasının nedeni ne? Doğduğu gün hayali anlaşması yok muydu bedeniyle? Ömrünün tükeneceği son saniyeye kadar içinde gezinip duran yaşam pınarı olmayacak mıydı?

Ahh nefes! Seni bile kontrol etmekte zorlanırken, önünde kocaman aşılamaz görünen o zor günleri nasıl idare edeceğini düşünüp duruyordu kara kara.

En zor olan, kocasına ulaşmak için ailesini karşısına mı almaktı, yoksa eşinin pervasızca kendi karşısında durması mıydı?

Bilemiyordu ki... bilemediği onca bilinmezin arasında bunu nereye koyacağını bir türlü kestirememişti ki.

Bildiği tek şey, tüm benliğini doyuracak iyi bir rahatlamaya ihtiyacı olduğuydu.

Gökyüzü daha bir karaydı sanki. Öyleyse çevresindeki herkes niye böyle mutlu? Hayretle başını kaldırıp göğe, kendisinin göremediği, herkesin gördüğü o şeyin ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ama nafile! Mavi gökyüzü ona gülümsemekten vazgeçeli aylar olmuştu. Fırfırlı ışıklarını saklıyordu sanki.

Evlilikte nefes alamamak böyle miydi? Bir eş, aşkım dediğin, adamım dediğin kişi uzaklaşınca senden, nefes almak bu kadar zorlaşabilir miydi?

Kimin hesabına çalışıyordu bu nefes?

İlk seansta, yirmi dokuz yaşındaki genç kadının, gülümsemeyi unutan mimikleri ilişti gözüme. Gülümsemesini uzun zamandan beri kullanmadığı çok belliydi. Gözlerindeki endişe bedeniyle senkronize olmuştu. Umutsuzluktan kaynaklanan kaygılar, bacak sallamalarına dönüşmüştü.

Üzgündü... mutsuzdu... umutsuzdu...

Girdabına düştüğü kara bataklıktan kendisini çekip kurtaracak bir el arıyordu, nefessiz. Kalan tüm enerjisini, seansa gelene kadar tüketmişti. Artık ne anlatacak mecali, ne de söyleyecek takati kalmıştı.

Ağlıyordu...

Birkaç peçete bitirdiğinde duran gözyaşları, yılların biriken hüznüne eşlik etmenin verdiği vefayla azalmıştı.

"Boğulacakmış gibi oluyorum Mehtap Hanım..."

"Sizi bu duruma getiren nedir bilmiyorum. Ama elinizden tutup çıkarmak için ne gerekiyorsa yapacağımı biliyorum..."

"Bilmiyorum... her şey... belki de hiçbir şey. Çok karışığım..."

...

Karışıklık, terapötik süreçte terapistin en fazla zihin yorduğu durumlardan birisidir.

Ağızdan çıkarken bir çırpıda söylenen "karışıklık" yaşamdan çıkarken aynı kolaylıkta oluşmuyor.

Yüzyıllık yalnızlığın getirdiği duygu yükü gibidir karışıklık.

Bir karışmaya görün!

Ve.. Karışıklığın ardından gelen çaresizlik içinde hissedilen duygunun adıdır "yaşarken ölüm"  


Mehtap KAYAOĞLU
Psikolojik Danışman
twitter.com/mehtapkayaoglu
facebook.com/psk.mehtapkayaoglu