Her hayat bir hikaye... Geleceğinize umut dolu dersler çıkarmanız dileğiyle, duygu öyküleri... Duygularımızdan çıkan öyküler...
26 Mart 2015 Perşembe
Bahar yorgunluğuna dikkat!
25 Mart 2015 Çarşamba
Başka bir açıdan bakınca "Evlilikte Aldatılmak"
23 Mart 2015 Pazartesi
"Erkek" çocuk yetiştirme yöntemleri
"Erkek" çocuk yetiştirme yöntemleri
Bir kaç ay kadar önce annemle sabah kahvaltısını yapmak için güzel bir mekana gittik.
Bir yanda yeşillik, diğer yandan karşımızda gözümüzün alabildiğine uzanan masmavi deniz. Harika ortamı bozan tek şey, arada sırada soframızdaki reçelleri ziyaret etmek isteyen yaramaz arılar. Elimizle uzaklaştırmaya çalışıyoruz geliyorlar, kışeliyoruz geliyorlar...!Arıların psikolojisinden de anlamıyorum ki insanların ruh hallerinden anladığım kadar. Yoksa onları nasıl uzaklaştıracağımı bilirim ama! neyse...! Bildiğim tek şey anne-kız keyfimizi bozmalarına izin vermeyeceğimiz. En fazla iğnelerini batırır giderler diye düşünüp kikirdiyoruz annemle ve iştahla yiyoruz kahvaltımızı.
Derken yan masaya dört kişilik bir grup geldi. Hallerinden anne, oğul, kız ve komşu teyze. Evin oğlu 15 yaşlarında, kız çocuğu 11 gösteriyor, komşu teyze ve annenin yaşları önemli değil. Yanımızdaki masaya oturdular. Oturdular ama bir kaç dakika sonra delikanlı öyle bir çığlık atarak fırladı ki yerinden hepimizin yüreği ağzına geldi.
"Burada sinekler var, arılar var... ben size söylemedim mi gitmeyelim diye. Zorla getirdiniz. Eve gidelim, durmam ben burda..." ve hızla sahile doğru koştu.
Annesi de arkasından "Oğlum vallahi bir şey yapmaz sinek. Bak millete rezil oluyoruz." diye.
"Bana ne! Gideceğim ben arabaya. Siz kahvaltınızı yapınca gelirsiniz..."
Ve... hoppp gitti. Arabaya oturmadı ama denizin kenarında bir yerlere bağdaşı kurdu.
Anne yerine geldi, mahcup; "Ahh ben ne yapacağım bu çocukla? Böyle hassas. Çocukluğundan beri duygusal, hayvanlarla arası iyi değil." dedi ve masadan tostuyla meyve suyunu alıp oğluna götürdü. Delikanlı kahvaltısını denize yakın bir manzarada tamamladı.
Sabah kahvaltımız, masadaki üç kişinin, delikanlıyı sofraya çağırmak için muntamazan seslenip durmalarıyla kafamız şişerek tamamlandı!
Kendi çocukluğuma gitti aklım birden... sokakta köpek falan görsek, biz kızlar ciyaklardık, erkek arkadaşlarımız koşarak gelir, köpekleri korkutarak uzaklaştırır, bizleri Süpermankıvamında kurtarırlardı.
Peki ne oldu da geçmişin Süperman erkekleri, bugünün her şeyden korkan/kırılan duygusal erkekleri halini almaya başladı?
Veya evlilik terapileri yaparken, son yıllarda bol bolkarşılaştığım duygusal/kırılgan/hassas erkekler nereden çıktı?Yeni genç erkek nesile ne oldu? Erkek çocuk yetiştirmek niye zorlaştı?
...
Erkek çocuk denildiğinde birbirinin zıttı iki uç psikoloji aklıma geliyor benim. Birisi erkek adam yetiştireceğiz diye aşırı erkeksi tavırlarla büyütülen, kabadayılaşmış erkekler; diğeri anneleri tarafından aşırı korunarak büyütülen, sokağa bile çıkarılmayan çıtkırıldım erkekler. Ortası da var tabii amaiyice azaldı. Bu yazıda ikinci grup hakkında birşeyler yazmak istiyorum.
Çocuk yetiştirmek dünyanın en zor işlerinden biri. Bazı dengelerin oturması için aylarca emek veriyorsunuz, hayatın akışı içinde devreye giren olumsuzluklar nedeniyle sanki hiç emek vermemiş gibi hissediyorsunuz. Öncelikle evladı olan tüm ailelere kolaylıklar diliyorum sevgili okurlar.
Kurumumuza yardım almak için başvuran erkek çocuklarında ve yeni evli genç erkeklerde, psikolojik yapılanma açısından bazı değişiklikler ortaya çıktığını gözlemliyorum. Önceden kızları kırılgan/hassas/duygusal; erkekleri mantıklı/güçlü/dayanıklı bilirdik. Son on yılda erkek çocuklarının ve genç yetişkinlerin psikolojik dengelerinin değiştiğini düşünüyorum. Erkekler, kadınsı psikolojilere yatkınlık göstermeye başladı malesef.
Neden dersiniz?
Aslına bakarsanız cevabı çok kolay! Erkek çocuklarını dört duvar arasında sadece anneleri yetiştiriyor da ondan!
Sosyal yaşam standartlarımızın değişmesi, çekirdek aileye geçişimiz, babaların evden çok iş hayatlarında zaman geçirmesi, komşuluk ve akrabalık ilişkilerimizin yok denecek kadar aza inmesi, okul hayatındaki rekabet ilişkisi, ailelerin çocuklarının geleceği konusunda iyi eğitim almalarını liste başı yapması, dolayısıyla çocukların sadece ders odaklı yetiştirilmeleri, çevreyle gezme tozma ilişkisi varsa bile bunun hep kadınlar arasında olması, erkek çocuklarının babalarıyla yeterince muhatap olamaması, babayla duygusal ve sosyal gelişimi destekleyecek birlikteliklerin azalması, çekirdek aile nedeniyle baba yerine erkek çocukla ilgilenecek başka erkeklerin bulunmaması...vb. gibi sorunlar nedeniyle erkek çocukların fıtratı bozulmaya başladı.
Anlayacağınız, bir erkeği tek başına bir kadın yetiştirirse olacağı bu! Anne ne kadar başarılı ve dört dörtlük bir eğitim verirse versin, kadın psikolojisi içinde hareket edeceği ve karşılaştığı sorunlarla kadınsı tavırlarıyla müdahale edeceği için, çevresinde sadece anne ve kadın gören erkek çocuk, otomatik olarak problem çözme yöntemi olarak, kadınsı davranışları taklit eder. Telefon çalıp kötü bir haber aldığında annenin duygularını taklit ederek harekete geçer. Kızıp sinirlendiği şeyler, herhangi bir erkeğin kızacağı değil, sıradan her kadının dert edineceği konular olur. Annesinin endişelendiği herşey onu da kaygılandırır. Derken bir bakmışsınız, feminen duygulanım gösteren bir oğlunuz olup çıkmış!
Örneğin çift terapilerinde bile dikkatimi çekiyor. Evli erkeklerde o kadar çok kırılgan/duygusal/hassas adam var ki! Normalde erkekle kadın bir sorun yaşadığında, kadın duygusal olarak problemi uzatsa da erkek daha kolay üstesinden gelirdi. Şimdilerde kadın üstesinden geliyor, evin erkeği hala durumun etkisinden kurtulamıyor, incinmiş, çok kırılmış olarak seansa gelip gidiyor. Mesleğimin ilk yıllarında kadın psikolojisi toparlamaya çalışırken, son bir kaç yıldır erkek psikolojisi toparlamaya çalışıyorum. Erkeğin de sorunu olur elbet. Ama söylemek istediğim, kırılgan bir erkekle çalışmak ayrı, erkeğin kendi yapılanmasına uygun sorunlarıyla ilgilenmek ayrısevgili okurlar.
Erkek çocuk yetiştirirken dikkat edilmesi gereken bazı hususları sizlere sıralayarak konuyu bitirelim istiyorum.
1. Erkek çocuğun büyüme sürecinde babalar mutlaka rol almalı. Doğru davranış kalıplarının, duygulanımının sağlıklı oturması için önünde özdeşim kurabileceği bir erkek figürünün olması son derece önemli.
2. Bebekliğinden itibaren gerekli ilgiyi, sevgiyi, şefkati göstermek gerekli.
3. Annenin davranış şekliyle babanın davranış şeklinin aşırı zıtlıklar içermemesi gerekli. Şöyle ki; anneler oğullarını yetiştirirken duygusal, hassas davranıyor. Belirli bir yaşa bu davranışı içselleştirerek gelen erkek evlat, büyümeye başlayıp anne sözü dinlemediğinde baba devreye giriyor. Bir anlamda annenin gücü oğluna yetmemeye başladığında, destek kuvvet şeklinde harekete geçiyor. Babalar malesef annenin yumuşak tavrının aksine ani bir kızgınlık, azar, bağırıp çağırma, tehdit etme, hakaret etme, tenkit etme, tehdit etme, suçlama gibi yanlış yöntemleri kullanabiliyor. Böylece anne ile babanın oğula ulaşma yöntemleri çok farklı görüntü veriyor. Bu durum kafa karıştırıyor ve eğer ileşitimde sorun varsa, işleri daha da kötü noktalara götürüyor. Doğru olan, bebeklik döneminden itibaren anne/babanın birlikte eğitim vermesi ve kadın/erkek davranış biçimlerini erken yaşlardan itibaren hissetmesinin sağlanmasıdır. Aşırı korumacı bir anne ve ergenlikte aniden ortaya çıkmış asabi baba çok kötü bir korelasyon.
4. Ailedeki erkeklerin mümkün olduğunca beyefendi tavırlar sergilemesi ve bu davranışlarının çocuğa örnek olmasının sağlanması gerekiyor.
5. Babanın oğul karşısında pasif olmaması gerekiyor. Sert, aşırı otoriter baba ne kadar zararlıysa, oğluna sözünü geçiremeyen, çekingen baba ondan çok daha zararlıdır eğitim açısından. 10 yaşındaki oğluna sözünü geçiremeyen baba, ne kötü bir babadır bilemezsiniz!
6.Erkek çocukların daha hareketli olduğunun düşünülerek, yaptığı yanlış davranışlara göz yumulması gerekir. Bedensel hareketlilik farklıdır, hatalı davranış farklı. İkisi birbirine karıştırılmamalıdır.
7. Erkek çocuklarınızın ilerde kötü alışkanlıklar edinmemesi için, şimdiden iyi alışkanlıklar edinmesine yardımcı olmalısınız. Oturduğunuz yerden "git-yap" diyerek değil, onun yapmasını istediğiniz faaliyetlerine katılarak bunu daha iyi sağlarsınız.
8. Çocuğunuzla sohbet etmeli, ona zaman ayırmalısınız. Ama sohbet etmekle nutuk çekmeyi birbirine karıştırmadan.
9. Okulu ve dersleri dışında konuşacak konular bulmalısınız. Çocuğunuzla aranızdaki tek sohbet konusu dersleri olmamalı. Çünkü bu onlara göre konu bile değil! Çocuğuyla konuşmayı bilmeyen insanların saklandıkları bir bahane. Yani oğlunuz bile biliyor, ders dışında aranızda konuşulacak hiçbir şey olmadığını. Bu ne acı bir ilişki biçimi!
10. Özellikle oğlunuzun arkadaşlarını tanımaya çalışın. Onlarla zaman geçirin. Gençleri toplayın bir yerlere gidin, film izleyin, kafede oturun. Böylece oğlunuzun kimlerle zaman geçirdiğini görmeye çalışın.
11. Arkadaşlarına tu-kaka demeyin! Sizde bulamadığı her ne varsa onu aramaya gittiğini unutmayın! Sizde olmayıp, onlarda olanı anlamaya çalışın. Zaman ayırıp, onu dinlediğinizde dönüp size geleceğini aklınızdan çıkarmayın.
12. Kendisini önemli hissetmesini sağlayacak, başarabileceği sorumluluklar verin. İşini başardığında övün, oğlunuz olduğu için onunla ne kadar gurur duyduğunuzu söyleyin.
Erkek çocukları için özel yaşam koçluğu lazım!
Ve işte başladığımız bir uygulama; Erkek çocuklarınıza, erkek uzmanlarımızla yaşam koçluğu hizmeti veriyoruz. Bu hizmetler söylediğim gibi yurtdışında fazlaca uygulanıyor. Bir uzman buluyorsunuz ve oğlunuzla iletişim kuruyor. Onun dersleri, hayata bakış açısı, hedef belirlemesi, kendi içindeki potansiyelini açığa çıkarması, doğru tercihlerle kendisini gerçekleştirebileceği mutlu bir hayat organize etmesi için destek oluyor. Aslına bakarsanız "baba" gibi ilişki kuruyor oğlunuzla. Böylece kendisini güvende hissediyor, erkek adam olmayı sağlıklı bakış açısı olan sağlıklı bir adamdan öğreniyor.
Çok keyifli bir çalışma... tavsiye ederim...
Mehtap KAYAOĞLU (Psikolojik Danışman&Psikoterapist&Aile Danışmanı)
www.yuzlesme.tv
mehtap.kayaoglu@yuzlesme.tv
mehtapkayaoglu@gmail.com
http://www.facebook.com/psk.mehtapkayaoglu
htttp://www.twitter.com/mehtapkayaoglu
21 Mart 2015 Cumartesi
Romantizmi abartırsanız zararlı çıkarsınız..!
17 Mart 2015 Salı
Erteleme Hastalığına Tutulduysanız okuyun!
Erteleme Hastalığına Tutulduysanız okuyun!
"Erteleme"nin hastalığı olur mu demeyin, çünkü var! Erteleme alışkanlığı neredeyse hastalık gibi yayılmaya başladı. Genci yaşlısı, çalışanı evde oturanı herkes bu durumdan muzdarip.
Bu günkü yazımda erteleme alışkanlığıyla başetmenizisağlayacak bazı öneriler yazmak istedim.
İllaki bir şeyi ertelemeniz gerekiyorsa, ertelemeyi erteleyin…! Bilmeyenler için yardım önerilerimi maddeler halinde sıralayayım ne dersiniz?
1) Kendinize sesli komut vererek işe başlayabilirsiniz.Kendi kendine komut verme durumu, davranışçı tekniklerde kullanılan ve son derece işe yarayan bir yöntemdir. Yapmanız gereken tek şey, sanki dışarıdan birisi sizi yönlendiriyormuş, size ne yapmanız gerektiğini söylüyormuş gibi kendinize komut vermeniz. Sesli ve kulaklarınızın duyabileceği bir tonla, ne yapmanız gerektiğini kendinize söylemeniz gerekiyor.
2) İkinci olarak korku, endişe, konsantrasyongüçlüğü gibi sizi erteleme zorunda bırakan tüm süreçlerin farkında olmaya çalışın.
-Neden erteliyorum?
-Çünkü korkuyorum…!
-Peki neden korkuyorum?
-Korkarak nereye kadar gidebilirim?
-Korkuyu nereye kadar taşıyabilirim?
Anadolu tabiriyle korkunun ecele faydası var mı?”
…tüm bu ve benzeri soruları kendinize sorarak, korkunuzun üzerine gitmeye çalışın. Korkunuzun, endişenizin, kaygınızın,…vs. sizi tutan her şeyin üzerine gidin. Psikolojide önemli olan ilk adımı atmaktır. İlk adımı atıyorsanız, diğerleri kendiliğinden gelir. İlk adımı erteliyorsanız, geri kalanlar da sistematik olarak ertelenenler listesinden yer almaya başlar.
3) Her neyi erteliyorsanız, her neden dolayı geri adım atıyorsanız bu konuda kendinizi disiplin altına almanız gerektiğini tekrar hatırlayın. Ertelediğiniz konuda yapmak istediğiniz şeyleri tek tek sıralamaya çalışın.
Erteleme hastalığının en ciddi destekçisi, kişinin disiplin sahibi olmamasıdır.
4) Büyük ve tek parça halinde işler yapamıyorsanız, en azından bölerek ve küçük parçalar halinde onları gerçekleştirmeye çalışın. Böl-parçala-uygula her zaman işe yarar. Çünkü bir çok kişi için işlerin tamamını bitirmek imkansızdır. Ama işler minik parçalara bölünüyorsa, üstesinden gelmek kolaylaşır.
5) Ertelemeden kurtulmak için arada sırada da olsa hedeflerinizi hatırlamaya çalışın. Hedefini unutan, hayattan ne beklediğini anımsamayan insanlar, kolaylıkla erteleme alışkanlığına kapılırlar.
6) İsteklerinizle, eylemlerinizi karşılaştırın. Bir şeyi “istemek” demek, o işi mutlaka yapacağınız anlamına gelmiyor. Oysa gelmeli. Çünkü “…istiyorum; ama yapamıyorum…” demek, “YETERİNCE İSTEMİYORUM” demektir sevgili okurlar.
İç dinamikler açısından bakıldığında, istenilen bir durum için, mutlak surette adım atılması gerekir. İsteniyor ve adım atılmıyorsa, “istek”ten değil “hayal”den bahsetmemiz gerekiyor.
7) Ertelemediğinizde, geciktirmeden bir işi başardığınızda mutlaka kendinizi ödüllendirin. Zor ve ertelemesi kolay işlerin arkasına, ne zamandan beri yapmayı çok istediğiniz keyifli bir faaliyeti yerleştirin. Özlediğiniz bir arkadaşınızla buluşmayı heyecanla mı bekliyorsunuz? O buluşmadan önce ertelediğiniz bir işi yerleştirin. Tasarladığınız işi bitirince de mükafat olarak arkadaşınızla buluşun.
8) Gerçek dışı hayaller/beklentiler de insanlara bol bol erteleme yaptırır. Çünkü kendisini tanımadan, gücü neye yeter bilmeden kuru kuruya beklentiye giren kişi, istediği durumu gerçekleştiremediğinde hayal kırıklığına uğrar. Sonrasında düşün, yapma! Aklına getir, yapma!... şeklinde yanlış bir zincir oluşur hayatında.
Kişinin kendisini tanıması ve yapısına uygun hedefler belirlemesi önemlidir. Kapasitenizin farkında olursanız, ertelemeler yaşamak zorunda kalmazsınız.
9) Zamanınızı planlamaya çalışın. "Aman birazdan yaparım…” yerine “10 dk içinde bu işi halletmiş olmam lazım.” diye düşünün. Geniş zamana yaymak yerine, yapacağınız işin zamanını belirlemiş olursunuz. Bu da erteleme alışkanlığınızı ortadan kaldırmaya yarar.
10) Mümkün olduğunca aklınıza olumlu düşünceler getirmeye çalışın. “Yapamam, beceremem…” yerine “Neden yapamayayım?” diye düşünmeye çalışın.
Beyin bu…! Ne düşünürseniz size onu yaptırır. Olumsuz şeyler düşünürseniz yapısal bütününü olumsuz sonuç için organize eder, olumlu düşürseniz ona göre harekete geçer.
11) Her şeyi dört dörtlük yerine getirmek zorunda olmadığınızı bilmelisiniz. Ya hep ya hiç mantığı sizi sürekli geriye götürür. Oysa önemli olan yapabildiğinizin en iyisini yapmanızdır. Her adımınızda her nefesinizde kendinizi birileriyle kıyaslamanız gerekmiyor. Hiç yapmamak ne kadar sakıncalıysa, elinizden geldiği kadarını yapmak o kadar güzel ve doğaldır.
12) Tembelliği ertelemeyle karıştırmayın! Minik bir sır vereyim size; tembellik psikolojik bir hastalık değil,kişinin kendisini alıştırdığı ve işine yarayan süreç olarak kullandığı, rahatsız edici bir yöntemdir. Tembellikten kurtulmak için, iğne, ilaç gibi yardımcı metodlar maalesef yok…! Tek ilaç harekete geçmeniz. Harekete geçeceksiniz.
Harekete geçmeyi bilmiyorsanız lütfen birkaç seans yardım alınız...
Sevgiyle kalın…
Bana ulaşmak için:
Mehtap KAYAOĞLU (Psikolojik Danışman &Psikoterapist)
Telefon: (0212) 5830022
mehtapkayaoglu@gmail.com
16 Mart 2015 Pazartesi
"Şişştt… Amca Kızıyor…!" diye çocuk büyütülmez!
"Şişştt… Amca Kızıyor…!" diye çocuk büyütülmez!
Herkese sevgiler ve selamlar göndererek başlamak istiyorum yazıma. Ailenin çocuk yetiştirme usulleri hakkında yazı yazmam istenince, ne yapılmaması gerekmiyorsa o konuda yazayım istedim ve geçtim bilgisayarımın başına. Çocuk yetiştirmek zor ama bilmeden yanlış yöntemler uyguluyorsanız daha da zor. Ki bizim amacımız iç denetim mekanizmasını kullanabilen, otokontrolü çalışan çocuklar yetiştirmek olmalı.
Ülkemizde amcalar, teyzeler, ablalar hiç bitmez… her yerde vardırlar… sürekli de kızarlar zaten…
Çünkü bir çocuk ne zaman yaramazlık yapsa, annesi veya babası, o kaçınılmaz cümleyi söyler:
“Şişşştttt… Dur yapma kızım… Bak amca kızıyor…”
Amcanın kızması bir şey değil de, keşke her şey sadece amcanın kızmasıyla sınırlı kalsa…!
Amca kızar… çocuk bildiğini okur…
Teyze kızar… çocuk bildiğini okur…
Abi kızar… çocuk yine bildiğini okur…
Peki bu kadar çok kızan insana rağmen, niçin çocuklarımız bir türlü istediğimiz gibi davranmaz?
Anne-babalar, çocuklarıyla baş etmek için üretmiş aslında bu yöntemi… ama tamamen yanlış bir uygulama…
Bir anne, çocuğuyla yolda yürürken, alışveriş yaparken, parkta oyun oynatırken, yapılan yanlışlığı durdurmak için, çevredeki insanlardan yardım almaya kalkınca, işler yolunda gitmiyor.
Çocuklarımızın kafasını karıştırıyoruz farkında olmadan sevgili anne ve babalar…
Misafirliğe gittiğimizde, oğlumuz koltuğa çıktığında:
“Şişşşt yapma yavrum… bak Fatma teyze kızar şimdi sana…” dediğinizde, aslında oğlunuza ne demiş oluyorsunuz biliyor musunuz…?
“Bak yavrum, koltuğa bastığında Fatma teyzen kızıyor… Fatma teyze yanımızdayken koltuğa basma… odadançıktığında veya onun görmeyeceği yerlerde koltuğa basabilirsin…”
Evet… aynen böyle anlıyor hem de…
Çocuğu vazgeçirtmek için söylediğimiz bu cümlenin sonuçlarını tek tek gözden geçirelim isterseniz…
Öncelikle bu cümle, çocuğun “otokontrol” mekanizmasını alt üst eder. Hani şu halk arasındaki söylemimizle “İrade” dediğimiz mekanizma. Çünkü çocuğa, Ayşe Teyze, Ahmet Amca gibi kişiler işaret edildiğinde, ister istemez kişilere göre hareket etmeye başlayacaktır.
Özdenetim, otokontrol, irade, kendini tutma…vb. gibi çeşitli isimlerle adlandırdığımız sistem çöküyor böylece… hatta adı ne olursa olsun fark etmez aslında… önemli olan çocuğun kişiye odaklı davranmayı huy edinmesidir.
Doğru,eşya ve nesne kullanımını işaret eden uyarılardır… yani:
“Hiii… benim tatlı oğlum… koltuğa basılmaz… koltuktaoturulur… yerde yürünür… hadi hemen in aşağıya… koltuğa zarar vermeyelim oldu mu… aferin benim yakışıklı oğluma…” gibi bir ifade kullanmak…
Markettesiniz… yiyeceklere saldırıyor…
“Şişşttt… yapma kızım… bak görevli amca kızıyor… dokunma bakayım onlara…” değil…
“Tatlı kızım… dokunursan raftakiler dökülür… bak ne kadar güzel sıralamışlar… hem de bizim için… biz güzel görelim diye… şimdi dokunup dökersek üzülürler… yazıkolur… uzaktan bakalım oldu mu? Merak ettiklerini söyle, ben sana veririm… “ vb. gibi duruma uygun bir ifade ile…
Böylece evladımızın zihinsel süreçlerine önemli bir katkıda bulunmuş oluruz. Kişiye göre değil, nesneye göre hareket etmeyi öğretmiş oluruz. Muhakeme yeteneklerinin gelişmesini sağlamış oluruz. Benzer durumlarda, benzer sonuçlar çıkararak, kendiliklerinden zarar vermemeyi öğrenmelerine vesile olmuş oluruz.
Ayrıca…. Bence en önemlisi… BİZE GÜVENMEYİ ÖĞRENMİŞ olur çocuğumuz…
Siz sürekli amca kızar, teyze kızar dedikçe, kızınızın ve oğlunuzun size olan güvenini yitirdiğini biliyor muydunuz….?
Aynen şöyle düşünmeye başlıyorlar:
“Anneciğim, senin yanında olduğum halde herkes bana kızıyor… beni hiç korumuyorsun… kendimi yalnız ve korumasız hissediyorum…”
…ve böylece ya saldırgan bir yapı geliştiriyorlar… ya da içe kapanık bir yapı…
Çocuğun doğruyu/yanlışı öğrenme yetisi, kendi ruhsal bünyesinden yola çıkmalıdır. Yani kendinden yola çıkarak, iyi ve güzele ulaşmalıdır. Kendinden yola çıkmazsa, kendisi dışındaki nesnelere yönelirse, iç denetim mekanizması gelişmez. Sağlıklı bir yetişme süreci için, ebeveynin, çocuğunun iç denetim mekanizmasını harekete geçirmesi gerekir.
Karar verme, olayları değerlendirip sonuca varma iradesi, çocuğa ait olmalı… çocuk bir şeyin doğru mu/yanlış mı olduğunu, muhakeme yeteneğini kullanarak ayırt edebilmeli… aksi halde hep başkalarına endeksli bir yaşam sürmeye başlar.
Anneler ve babalar, biraz daha zaman harcayıp, biraz daha emek vermemek için, kestirme yöntemler kullanmayı seviyorlar. Ya da doğrunun ne olduğunu bilmeden de yapabiliyorlar…
Adına da ister tabiat kanunu deyin –ki ben bu duruma sünnetullah demeyi tercih ediyorum- ister kaçınılmaz son, gerekçeleriniz ne kadar insani ve sevgi dolu olursa olsun, psikolojik süreçler açısından zarar verici bir davranış uyguluyorsanız, çocuklarınızla iyi bir iletişim kurmakta zorlanacaksınız demektir.
…iyi bir birliktelik, iyi bir ruhsal/duygusal paylaşım sizden çok uzaklara gider böyle durumlarda…
…ve bir gün uzun uzun düşünmek zorunda kalırsınız.. “Ben nerede hata yaptım…” diye…
....
Çocuklarımız bize emanet ve bu emanete uygun olarak yetiştirmek zorundasınız. Elinizden geldiğince doğru yöntemlerle, karakter ve kişilik yapılarını güçlendirerek, adalet duygusu taşıyan, kaliteli insanlar olmasını istiyorsanız doğru yol ve yöntemler öğrenmenizde fayda var sevgili anne babalar!
Aslına bakarsanız "Çocuğunuzun Terapisti Olun" adı altında çok tatlı eğitimler veriyoruz. Birkaç saatinizi ayırarak bu eğitimlere katılabilirsiniz.
3 saatlik eğitimler şeklinde hazırlıyoruz ve çocuklarınızla doğru iletişimi kurabileceğiniz profesyonel yöntemler öğrenmenizi sağlıyoruz. Çocuğunuza doğru dili kullandığınızda, akıllarını karıştıracak ciddi yanlışlıklar yapmadığınızda, büyüme dönemi özelliklerine göre büyüttüğünüzde, anne baba olmanın sandığınız kadar zor olmadığını anlıyorsunuz.
"Az bilgi çok bela savar...!" sloganıyla eğitimler veriyoruz hep. Bilginin ve doğru yöntemin olmadığı yerde sıkıntının oluşması kaçınılmazdır. Oysa doğru yöntem öğrenmek çok kolay çok...
Sevgiler...
Mehtap KAYAOĞLU (Psikolojik Danışman &Psikoterapist)
0212 583 00 22 - 0533 488 06 00
http://www.facebook.com/psk.mehtapkayaoglu
htttp://www.twitter.com/mehtapkayaoglu