16 Ağustos 2016 Salı

Mini bir öyküm var

(Mini bir öyküm var 😉)

"Bir değersize değer atfedersen, gerçek değerin farkını nasıl anlayacaksın?" dedi içinden. 

Çünkü sesli olarak sorarsa, incinmesinden endişeleniyordu. Sevdiği, yaşadıklarının bir anlamı olduğuna kendisini öyle inandırmıştı ki, gerçekle yüzleşecek mecali yoktu. 

Öyle ya! O kadar uzun süre kandırılmış olmayı kim isterdi ki? Kendisini terk edip gideni değerli zannetmek daha kolay görünüyordu. Zor olan, devam edebilecek cesareti olduğunu unuttuğu gerçeğiydi. 

Adam yüreğini besleyen ana unsur "yaşama sevinci"ydi. Yeniden ayağa kalkabilme becerisiydi. Küllerinden doğabilmek her kula nasip olmayan en güzel hediyeydi. 

Hediyesini kaybetmiş olmaktansa, değersizi değerli zannetmek daha anlaşılabilirdi.

Tecrübeleriyle yoğrulmuş cesareti cebindeydi. Gözyaşlarını silebilsin diye mendil aramak için elini cebine attığında cesaretiyle buluşacak... Ve serüvenini gözbebeğindeki ışıltıyla sürdürecek.

Öykünün adı ne olsun? 😉

1 yorum: