5 Nisan 2015 Pazar

Evlilikte eş niye gider?

Evlilikte eş niye gider?

 

Evlilik ilişkisinin öyle veya böyle hala en ciddi kabuslarındanbirisi, eşin diğer kişiyle ilişki yaşamasıdır. Peki,  niye başka ilişkilere gider?

İnsan psikolojisinin tecrübelerinin büyük kısmı kişide “gerçeklik” duygusunu oluşturduğu gibi, zaman içinde yaşanan tecrübeler nelerin yapılıp nelerin yapılmayacağı konusunda temel fikirler öğretir. 

Evliliğin devreye girmediği, sadece ulaşılması gereken nihai amaç olarak algılandığı bekarlık döneminde, istemekle her şeye ulaşabileceğini zanneden erkek/kadın, evlilik tecrübesinde beklemediği olumsuzlukları yaşadığında, zaman içinde şüphecilik duyguları geliştirerek, kendisini emniyette hissetmemeye başlamaktadır. 

Gelenek kültürünün erkeğe/kadına öğrettiği evlilik bilgisi,  eşinin kendisine itaat edeceği, evde bir dediğinin iki edilmeyeceği hayali iken, evlendikten sonra -özellikle erkek için- başta annesi olmak üzere yakın akrabaları, en yakın arkadaşları ve bekarlık alışkanlıklarının tamamından istifa edeceği gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalmaktır.

Evliliklerde iç doyum bitmeye başladıysa eş gider! Hatta öyle bir gider ki; başka bir ilişkiye mi gider, yoksa alıp başını kendi dinginliğine mi gider fark etmez! Giden gidiyorsa, nereye ve kime gittiğinin ne önemi var sizin için? Yalnızlığa gittiğinde daha huzurlu olacaksınız, başka bir ilişkiye gidiyorsa daha az mı üzüleceksiniz?

Size garip gelebilir; ama evlilikten giden insanların ben artık yıkmak, bitirmek, mahvetmek, yok etmek için değil; tam tersine yeniden başlamak, yeni birilerine inanmak için gittiğini düşünüyorum!

Kim isteyerek gider ki? İçinde bulunduğu ilişkiden umudunu kesmese, uğraştığı zahmetlerin işe yaramadığını düşünmese, kendisini anlatamadığına defalarca ikna olmasa, anlatmasına rağmen inatla anlaşılmadığını hissetmese, gelecekle ilgili en ufak ümidi kalmasa..? Kim niye gitsin ki?

Seanslarda -kadın/erkek fark etmez- eşinin kendisinden çekip gitmesini hayretle anlatan, kimi zaman gözünde yaş, kimi zaman dilinde acı dolu kelimelerle çaresizliğini haykıran eşler gördüğümde ben daha çok şaşırıyorum! Zira anlattığı evlilik öyküsünü dinlerken, olayların başından bu güne kadar gelen çizgisinde, eşinin “İmdat..!” ve “Bak, artık ben gidiyorum bu ilişkiden..!” diyen çığlıklarını duyabiliyorum. 

“Öyküyü baştan dinlerken ben harfiyen anladım, siz yaşarken nasıl duymazsınız, gerçekten çok ilginç insanlarsınız!” diye feryat etmek geliyor içimden.

Son yılların farkındalık seviyesi yüksek, yaşam kalitesi belirli standartların üzerine çıkmış bilinçli insanları, gitmesi gerektiğinin bilinciyle gidiyor evliliğinden!

Gözlerdeki ışığın söndüğü her bakış; renk vermeden etrafa karşı mutluymuş gibi oynanan sessiz roller; sadece görevlerin yapıldığı, içinde eğlenceli sohbetlerin olmadığı beraberlikler; birbirini özlemeyen saatler; sizin istediğinizi yapmadığı için kalbinizdeki öfkenin bir türlü yatışmadığı ilişkiler... her gidişin sessiz çığlıklarıdır da haberiniz yok sevgili okurlar!

Üstelik hiç kimse durup dururken gitmez. Hele de bizim ülkemizde. Çok çabalar, çok anlatır eş. Kimi hal diliyle, kimi davranışlarındaki agresifliğiyle, kimi sessiz oluşuyla, kimi mutsuz ifadesiyle, kimi kendisini yorarcasına alttan alışlarıyla, kimi sert cümleleriyle, kimi kayıtsızlaşmış duvar duruşuyla. Gidenin gitmesini gerektirecek bir nedeni vardır mutlaka.

Önce belki anlatamaz. Zaman gelir, kendi tarzıyla anlatmanın bir yolunu bulur. Anlattığının anlaşılmadığını fark ettiğinde yıkılır. Yine anlatmak için yeni bir enerji boyutu yakalamaya çalışır. Arar, araştırır, dinler, uygulamaya çalışır. Elinin yettiği, gözünün gördüğü her şeyi uygular. Yeniden yaşanan anlaşılmazlık yinelenen bir ümitsizliğe dönüşür. Ümidi azaldıkça davranışları değişir. Çünkü davranışlarının ardındaki kaygı yükselir. 

En tehlikelisi evlilikte geleceğinin olmadığı hissine kapılmaktır aslında. Umut bitince yöntemlerin tükenmesi kaçınılmaz olur. Umut yoksa çaba yoktur. Umut kaybedilmişse, yerine bulunacak yeni bir malzemenin lafı bile olmaz evlilikte.

Diliyle, davranışlarıyla anlatamadığını “geri çekilmesiyle” anlatmaya çalışır eş! Ne kibar ama bir o kadar korkunç bir yöntemdir geri çekilmek! Geri çekilen, kendini ilişkinin dışında tuttuğunda, siz ağzınızla kuş tutsanız yaranamazsınız artık! Geçmiş olsun demenin vakti gelmiştir o evliliğe!

Geleneksel kültürümüzde evliliğin bitmesi “yuvanın yıkılması” olarak algılanırken; kişisel hayatlar açısından bakıldığında “bir insan canlısının kurtulması” anlamına gelir çoğu zaman. Zira yuvanın yıkılmaması için nice insan kendisini yıkıyor çaresizce. Sistemi kurtarmak için kendisini feda etmekten vazgeçtiğinde yıkılıyor evlilik. Yıkılan evliliğin yerinde yeni bir canlı nefes almaya başlıyor doğal olarak.

Dikkat ediyorum seanslarda, yuvasını kurtarmak için ne çok çaba harcıyor eşler. Kimi zaman kadın kimi zaman erkek, evliliğinin iyi koşullarda devam etmesi için uğraşıyor makine gibi. Uğraşıyor, uğraşıyor… baktı ki olmuyor… gidiyor

“Ne oldu, durduk yere gidilir mi? Neyin eksik?” sorularının cevabını, sorunun kendisi veriyor zaten. Durduğu için gidiyor ya evliliğinden, eşinden! 

Tek taraflı yorulduğu için gitmek istiyor eş. Durduğu için, yürümediği için, görülmediği ve duyulmadığı için gidiyor giden eş. Durduk yere gitmiyor, durduğu için gidiyor…

Evlilik ilişkisini götüren süreç atla deve değil aslında! İyi gözlemci eşler bilirler. Hatta pratik zekaya sahip olan kişiler hemen anlarlar. Evlilikte biraz anlayış, biraz nükte, biraz arkadaşlık, biraz ikili diyalog, biraz kakara kikiri, biraz ilgi, çokça sevgi ve çokça şefkat götürüyor ilişkiyi. 

Kakara kikirinin bittiği, arkadaşlık ilişkisinin olmadığı, birbirine merhamet etmeyen, sadece kendisini düşünen, evlilik ilişkisini tek taraflı bencil beklentilerine oyuncak etmeye zçalışan kişilerin eşleri gidiyor. Gitmemeleri hata..! Bence de gitsinler zaten! Allah herkese tek bir ömür vermiş, iki tane değil ki! Hadi iki tane olsa, birisini birilerine feda edelim, diğerini kendi keyfimize göre yaşayalım. Sadece bir tane dünya hayatı! Ve onu eş dahi olsa, anlayışsız ve duygu hoyratı, bencil insanlara harcatacak kadar ucuz değil. 

Duymayana duyurmak, görmeyene göstermeye çalışmak, hissetmeyene hissedebileceği tatlı verilerle yaklaşmak gerekir. Duyar, görür, hissederse siz kazanırsınız. Yapılanların boşa gittiği duygusunu yaşıyorsa, o gider… ve geri dönmez… 

Bir eş giderse, artık dayanamadığı için gider. Önce evlilik ilişkisinde duvar olmaya başlar. Duvara vursanız ses gelir, ona vursanız ses gelmez. 

Bakışlarıyla gider evliliğinden. Gözlerinde ışık göremezsiniz.

Sözleriyle gider evliliğinden. İkinize ve geleceğinize dair ümit cümleleri tükenmiştir.

Canlılığıyla gider evlilikten. Evinizin içinde sessiz bir hayaletle yaşadığınız hissine kapılırsınız. 

Kavgaları, dırdırlarıyla gider evlilikten. Evin içinde huzur kelimesinin karşılığını, sadece kitaplıktaki sözlükte bulursunuz. Onun dışında asla bilemezsiniz.

Giden kişi, kendi gitmişliğiyle birlikte tüm yolları denemiş olmanın yorgunluğuyla gider. 

Hiçbir eş durduk yere gitmez. Duramadığı için gider.

Nefes almak için değil, evliliğinde nefes alamadığı için gider.

Daha iyi yaşamak için değil, birlikte ite kaka dahi olsun yaşayamadığı için gider.

Sevmediği için değil, sevecek yanlar bulmakta çaresizlik yaşadığı için gider.

Başkasını sevdiği için değil, başkasında kendini sevecek potansiyel gördüğü için gider.

Evlilik hayatını sevmediği için değil, evlilik hayatını sevgiden bir yuvaya çevirmekten ve başaramamaktan yorulduğu için gider.

Üçüncü şahısların varlığı nedeniyle değil, evin içinde ikinci şahıs olamadığı için gider.

“Gidiyorum, dayanamıyorum artık…!” dediğinde, “Gitme, sana ihtiyacım var…” cümlesini duyamadığı için gider.

Bir eş evlilikten gidiyorsa, umut yolundaki tüm malzemesini kaybettiği için gider.


Gitmesin istiyorsanız, gitmemesi için ne yapmanız gerektiğini ona sorabilirsiniz… çeşitli şekillerde anlattığı; ancak sizin ısrarla duymadığınız ihtiyaçlarını duyabilir, karşılıklı yakın hissedeceğiniz tatlı tavırlarınızla onu geleceğinizde yeniden yeşertebilirsiniz.

Sevgiler…

Mehtap KAYAOĞLU (Psikolojik Danışman &Psikoterapist)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder