24 Kasım 2015 Salı

Aile iletişiminin üslubu olur mu? (1)

Ailede iletişimin sağlıklı ilerleyebilmesi için kendine özgü bir üslup kazanması gerekir. Şöyle ki; her sistemin kendi içinde bir işleyişi vardır. Bu işleyiş, mekanizmanın gidişatını belirler. Aile de bir sistemdir ve kendi içinde ilerleyen, kendi içinde güncellenmesi gereken yanları vardır.
Çevrenize baktığınızda mutlu evlilikler, iyi anlaşan çiftler görüyorsanız, emin olabilirsiniz, bu ailelerin mutlaka ortak bir dili vardır. Evde kendine has bir üslup gelişmiştir. Kâğıt üzerinde yazmayan, birilerinin adını koymadığı; fakat yaşam içinde su gibi akıp giden tatlı bir akışkanlıkla seyreden hoş hava vardır.
Hep yaptığım bir evlilik tanımı var; psikolojik açıdan bakıldığında, evlilik, birbirini seven iki kişinin, birbirlerine olan bağlılıklarını, bir törenle, yasal hale getirmesi demektir.
Demek ki, bir ilişkinin evlilik olması için nelere ihtiyacımız var? İlk olarak birbirini seven iki insana… bu iki insanın birbirine bağlı olmasına… ve törenle yasal hale getirme işlemine… Kadın ve erkek evlenince, artık aynı evi paylaşan, hatta aynı hayatı paylaşan hayat arkadaşlarına dönüyor.
Dil ise; “iletişim”in olmazsa olmazlarındandır ve insanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisan, anlamına gelir. Tanımından yola çıkarak bakacak olursak, sadece sesle ilgili olduğunu düşünmekten öteye geçerek, genel bir tutumu, davranış bütününü, muhatapların birbirini anlayabilmesi ve hissedebilmesi sürecini de kapsadığını fark etmemiz gerekir.
Ailede ve dolayısıyla evliliklerde sağlıklı ilişkinin gelişmesi için önemli bir noktayı bilmekte yarar var sanırım. Ortak dil üretebilmek.
Aile ilişkilerimizde ortak dil yakalayamıyorsak işler zorlaşıyor; ama birbirimizin dilinden anlıyorsak cennetten bir köşeye dönen günler yaşıyoruz ev halkımızla.
Birbirinin dilinden anlayan, evde ortak söylem geliştirmiş ilişkilerde sorun az yaşanır. Kişiler birbirine duyguca uzaksa, içsel olarak birbirlerini hissetmiyorlarsa, eşlerini ta yüreklerinin derininde hissetmiyorlarsa evlilik kendi üslubunu üretememiş demektir.
Evlilikte, ilişkinin daha sağlıklı ilerleyebilmesi için yapılabilecek bir sürü yöntem var tahmin edebileceğiniz gibi. Dilerseniz bir iki tanesini sizler için anlatayım bugün. Yazı uzun sürecek gibi görünüyor gerçi ama sorun değil, devamını sonraki yazıya aktarırız merak etmeyin.
Okuyun ve uygulayın lütfen olur mu?
Öncelikle hemen söyleyeyim; evlenen insanların “Sen”, “Ben” çekişmesine girmemesi, girmişse vazgeçmesi gerekir.

Sen ben çekişmesi
Sen ben çekişmesi olmayan evlilik var mıdır ki? Var, az da olsa var... ve sen ben çekişmesine giren insanlar da bu işten acilen vazgeçsinler.
Niye mi?
Çünkü evlilik “Sen”den ve “Ben”den farklı bir süreç olarak yaşanır. Evlenen insanların hayata artık “Biz” gözüyle bakması gerekir.
Ne hayallerle ne ümitlerle başlanıyor evlilik hayatına değil mi? Dünyanın evlenmeye hazırlanan ilk çifti kendileriymiş gibi hissediyorlar çoğu kez. Kendilerinden önce kimse evlenmemiş gibi. Kendilerinden önce kimse bu coşkulu duygulara kapılmadı sanki! Derken zamanla dengeler değişiyor. Sular bulanmaya, algılar farklılaşmaya başlıyor. Ve… Sıkıntılı günlere merhaba!
Peki, ama peri masalı gibi başlayan bu güzel günler, ne oluyor da bozuluyor? Evliliği bitiren belli başlı hatalar var sevgili okurlar!
Bireysel destek çalışmalarında ve aile danışmanlığı yaptığım çiftlerde çok dikkatimi çeken bazı hatalardan bahsedeyim sizlere. Böylece sizler de kendi istediğiniz önerileri alır yerleştirirsiniz hayatlarınıza.

Sıkıntılı günlere yelken açmak
Genellikle çiftler sıkıntılı günlere yelken açtıklarında, bu zorluğu fark ettiklerinde, işleri düzeltebilmek için tek tek her şeyi gözden geçirmeye başlıyor. İğneden ipliğe her türlü yaşanmışlık tek tek mercek altına yatırılıyor. Ve yaşananlara bir anlam yüklenmeye çalışılıyor. Değişen duygulara, sertleşen davranışlara gerekçe olabilecek anlamlar. “Neden böyle oldu”dan başlayan; “Niye ben?”e kadar uzanan kocaman bir yol gibi. Oysa ne kadar uğraşsanız da hatayı başlatan doğru adresi bir türlü bulamazsınız. Bulamayacağınıza göre zihninizi yormanızın anlamı da yok anlaşılacağı üzere.
Lütfen kendinizi, eşinizi ve sorun yaşadığınız çocuklarınızı mercek altına yatırmayın. Çünkü ne olduğunu anlamak için sarf ettiğiniz bu çaba dönüp dolaşıp sizin, evliliğinizdeki detaylara gömülmenize neden oluyor. Ve temel yaşam ilkesi… Herhangi bir şeyde yok olmak istiyorsan detaylarına dal… ve boğul…! Kendinizi, eşinizi ve evlatlarınızı boğacağınız bu adımı atmayın… Attıysanız da “Olan oldu… Peki bunu nasıl toparlayabilirim?”e odaklanın.
“Nasıl toparlayabilirim”deki yaklaşım biçiminiz, sizi çözüme yöneltirken; “Ne oldu da böyle olduk”a odaklı çaba, detayda boğulmanıza; somut veriler bulamadıkça ev halkınızı suçlama alışkanlıkları geliştirmenize neden olur. Bu nedenle lütfen birbirinizi suçlayarak olaylara bakmamaya çalışın. Karşınızda suçlu varsa, kendinizdeki neye göre işlerin yoluna girmesini sağlayacaksınız? Öyle ya! Suçlu zaten o! “Ben ne yapsam boş” gibi bir gizli düşünce, kendimizi değiştirme ihtimalimizi net olarak yok eder. “Sütüm kara” diyen insanlar olabilmek önemli evlilik ilişkisinde. Üstelik eşiniz de kendisinin kabahatli olduğunu düşünmediğine göre! Eyvahlar olsun gitti evlilik!
(Devamı bir sonraki yazıda...)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder