25 Kasım 2015 Çarşamba

Kişisel hatalarınıza Allah’ı referans göstermeyin!

Salı günkü yazıdan sonra gelen bir mail çok ilgimi çekti. Bugün o konuya farklı bir boyut kazandırarak devam edelim diye düşündüm.
Hatırlatayım, Salı günü herkesi çok eleştirdiği söylenen bir beyefendinin sorusuna cevap vermiştim. Ve özetle “Talep edilmeyen yorum saldırganlık algılanır, lütfen sizin fikrinize müracaat edilmeyen her konuda yorum yapmamaya dikkat edin.” anlamına gelecek cevap yazmıştım. Salı günü yine bir başka beyefendiden tatlı bir soru geldi. Çok hoşuma gitti, ortadan cevap yazayım istedim. Soru şöyle:
“Mehtap Hanım, Allah razı olsun çok istifade ediyorum yazılarınızdan. Bugünkü yazıyı okuyunca sanki benim için yazmışsınız gibi hissettim. Sanırım ben de aynı durumdayım. Çevremde herkes mükemmeliyetçi olduğumu, hiçbir şeyi beğenmediğimi, çok eleştirdiğimi, benden rahatsız olduklarını söylüyorlar. Özellikle eşim çok uyarıyor. Çocuklarımı ve anne/babam dâhil herkese çok karıştığımı düşünüyor. İnsanların rahatsız olduğunu görüyorum aslında. Fakat biz dindar bir ailede büyüdük. İyiliği emretmek, kötülükten uzaklaştırmak Allah’ın emridir. Ben çevremde gördüğüm olumsuzlukları hatırlatıyorum. Allah rızasına uygun olan davranışı yapıyorum. Sizin yazınızı okuyunca kafam karıştı. Şimdi biz kimseye karışmayacak mıyız? Susup oturacak mıyız? O zaman da Allah’ın emrine karşı gelmiş olmayacak mıyız?”
Güzel soru..!
İşte tam da bu konu hakkında bir şeyler söylemek istiyordum. Yıllardır seanslarda dikkatimi çeken ve birebir terapilerde en çok çalıştığım meselelerden birisi bu.
Soruyu soran sevgili okuyucumuzu tenzih ederek biraz uç ve haatta çok radikal bir söylemle başlayacağım izninizle: “Sizin dininiz başınıza/başımıza bela!”
Niye biliyor musunuz?
Çünkü...! Allah’ın bize yaşam programı olarak gönderdiği, günlük yaşam pratiğimiz olan Kur’an-ı Kerim değil ki sizin dininiz! Geleneğiniz, göreneğiniz, kişisel zaaflarınız, iletişim çatışmalarınız, vb. her ne varsa sizi belirleyen, hepsinin adını “Allah’ın emri” koyuyorsunuz ve kendi kişisel hatalarınızı dine mal ediyorsunuz!
 
 
Herkes her şeyi bilir
Üstelik her konuda siz daha üst konumda olduğunuzu nerden çıkarıyorsunuz ben onu anlamıyorum! Yani bir insanı uyarmak ve onun hakkında iyi olanı istemek için, onun bilmediğini bilir, onun görmediğini görür, onun algılayamadığını algılayabilir olmanız lazım.
Bir insan, bazı konularda o seviyede olabilir, kabul. Ama her konuda bilen, her konuda uyaran, her durumda başkalarına yol gösterecek durumda olduğunuzu düşünüp sürekli eleştirmek, sürekli herkese ne yapacağını söylemek çok rahatsız edici bir durum. Ayrıca psikolojide güzel bir teori var: “Herkes her şeyi bilir!” teorisi. İnsanlar yaptıklarını bilirler. Dillendiremeseler bile kendi iç dünyalarında yaptıkları davranışın mutlak bir açıklamalı karşılığı vardır.  Uyarmak başka eleştirmek başka Birbirimiz için iyi olanı istemek, birbirimizi tatlı şekilde uyarmak başkadır, herkese sürekli ne yapacağını söyleyen, her konuda eleştiri yapan kişi olmak başka.
Terapi desteği verirken bizim dindar insanımıza en çok bu konuda aktarım yapıyorum. Lütfen kişisel hatalarınıza, müdahaleci özelliklerinize, çok bilir tavırlarınıza, çevrenizdeki herkesi rahatsız eder nitelikteki eleştirilerinize Allah’ı referans göstermeyin! Düşünsenize, iletişim anlamında zaaflarınız var ve bunun için size gücenen insanları “İyi de ben Allah’ın emrini yerine getiriyorum, niye bozuluyorsun?” diyerek susturduğunuzda, belki o kişinin size olan itirazını sübvanse ediyorsunuz; ancak uzun vadede herkesi dinden soğutmuş olabileceğiniz fikri aklınıza hiç gelmiyor mu?
Ben olsam, çok net söyleyeyim resmen dinden soğurum! Din, hayatı programlar, yaşamın genelini. Ama incikten boncuğa her detaya müdahale etmez! Genel geçer doğrularımızla, günlük pratiğimizi ilkelere uygun olarak yaşarız zaten.
Umarım ne demek istediğimi anlatabilmişimdir. Özetle; iyiliği emretmek başka bir şey, her konuda herkese müdahale etmek bambaşka bir şey demiş oldum. Sevgiler...
 
 
İyiliği emretmek
“İyiliği emretmek, kötülükten uzaklaştırmak” gibi evrensel ve üst düzey gelişmiş yaşam şeklini öyle bir noktaya indirgediniz ki, yemeğin tuzu, oğlanın kazanacağı üniversite için yeterince çalışmaması, eve alınan eşyanın şekli, sokakta konuşan insanlara sataşma, iş yerindeki arkadaşlarımızın günlük diyaloglarına müdahale, dostunuzun giydiği kıyafetin renk seçiminin uyumsuzluğunu söyleme, eşinizin yorgun halini anlamak yerine sürekli eleştirme vs. gibi iyi kötü her şeye konuşan çenesi düşük bir formata çevirdiniz!
İyiliği emretmek; iyi olanı tavsiye etmektir! Akşama kadar her önünüze gelen kişinin, kişisel tercihleri hakkında yorum yapıp durmak değildir! Size uymayan yanlarını eleştirmek hiç değildir!
Üstelik müdahale ettiğiniz, doğru olduğuna inandığınız durumların gerçekten doğruyu temsil ettiğini nereden biliyorsunuz? Sizin tarzınıza ve beklentilerinize uymuyor diye müdahale etme hakkını kendinizde gördüğünüz davranışların, doğrusunun sadece sizde olduğunu kim söyledi? Çevrenizdeki insanlar niçin kendilerine doğru gelen davranışı sergileyemesinler? Allah (cc) bir size akıl verdi de onun dışındaki herkesi akletme işinden mahrum mu bıraktı? İnsanların oturmalarına kalkmalarına, yediklerine içtiklerine, günlük yaşamlarındaki seçim ve tercihlerine karışıp durmanın adı ne zaman “iyiliği emretmek” oldu?
Kendinizden soğutarak, olur olmaz her şeye karışan kişi durumuna düşürerek iyiliği emretme olur mu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder