24 Kasım 2015 Salı

Anne ve babalarda olmaması gereken en önemli özellik

Yabancı değilsiniz sevgili okurlar! Bu köşe sayesinde kocaman bir aile olduk. Size bazı şeyleri rahat rahat söylemenin zamanı geldi artık ne dersiniz?
Çocuklarımıza öyle şeyler yapıyoruz ki! Sevgimiz de dengesiz öfkemiz de. Severken bağırtıp canını yakıyoruz çoğu kez, hırçınlaştırıyoruz evladımızı; ardından kızıyoruz bir güzel, “Niye bağırıyorsun? Seviyorum seni terbiyesiz!” diye.
Veya azarlıyoruz sözüm ona, yüzümüzde garip bir gülümseme; “Döverim bak bir daha böyle yaparsan, kızdırma beni” şeklinde.
Çocuk hangisine inansın? Siz olsanız hangisine inanırdınız? Sevilme adına canının yanmasına mı yoksa terbiye adına kızılıp azarlanılırken yüzümüzde gördüğü o acayip gülümsemeye mi?
Çok karıştırıyoruz çocuklarımızın kafasını çok!
Zaten kendi gelişim süreçleri içinde anlamaya çalışıyorlar hayatı. Bizim gözlerimizle bakıyorlar dünyaya. Bizim dengeli/dengesiz davranışlarımız, onun iç dengesi haline gelmeye başlıyor maalesef. İyi bir anneysek, gelecekte mutlu; garip/karmaşık davranışları olan bir babaysak, en hafifinden kaygı bozukluğu yaşayan kişiler oluyorlar sayemizde.

siz çocuklarınızın kafasını karıştıra durun, benim de kafam karıştı bu gece. Anne/babalarda olmaması gereken en önemli özellik ne acaba diye düşünürken aklıma bir ayet geldi, sizlerle paylaşmak istedim.  “Bizim kendilerine kitap verdiklerimiz, onu, çocuklarını tanır gibi tanırlar. Kendilerini hüsrana uğratanlar; işte onlar inanmayanlardır” diyor ya Allah (C.C.) Kur’an-ı Kerim’de. Ayetin anlattığı durum üzerinde daha uzun bir yazı yazılabilir. Ama burada anne/babaları ilgilendiren önemli bir konu var.
“Onu, çocuklarını tanır gibi tanırlar” ne demek?
Hatta “çocuklarını tanır gibi” ifadesi ne demek?
Uzun uzadıya düşünmeye gerek yok. Durum ortada: Çocuklarımızı çok iyi tanımamız gerekiyor! Hal böyle olunca anne babalarda olmaması gereken en önemli özellikse “evlatlarını tanımamaları”.
Anne/babalarla çocukların ilişkisi hakkında psikolojik destek çalışması yapan bir uzman olarak şu kadarını söyleyeyim ki; eğer onu, çocuklarımızı tanıdığımız gibi tanıyorsak VAY HALİMİZE! Çünkü bizler çocuklarımızı tanımıyoruz! Daha vahimi tanımaya çalışmıyoruz.
Uyarıcı “yaratıcı” olunca insanın aklı karışıyor sanki. Fıtri olan, anne/babanın, çocuklarını çok iyi tanıyor olması demek ki, “onu” tanımanın kriteri olarak bu benzetme kullanılıyor.
Peki, bizler çocuklarımızı ne kadar tanıyoruz? Örneğin onlar hakkında kaç dakika konuşma yapabiliriz? Hayalleri neler, merakları neler, duyguları nasıl, düşüncelerinde yorulduğu haller hangileri vs. ne biliyoruz ki haklarında? Karnını doyurmak, maddi imkânlarımızın elverdiği ölçüde yedirip içirmek ve (başlarına kakarcasına) okul hayatlarını sorup durmaktan başka ne biliyoruz çocuklarımız hakkında?
Hadi ergonomik koltuklarımızda doğru oturalım doğru konuşalım. Nasılsa sorumun ardından içimiz sızlayacak, bir de bel ağrısı çekmeyelim. Herkes şapkasını önüne alsın ve içinden geldiği gibi cevap versin. 10 yaşında kızı olan sevgili Ahmet Bey… Lütfen kızınız hakkında bana 10 dakika sürecek bir tanıtım konuşması yapar mısınız? Veya siz Ayşe Hanım… 6 yaşındaki oğlunuzun duyguları hakkında bana 6 dakika sürecek bir tahmin konuşması yapabilir misiniz?
Yapamadınız değil mi? “Çocuklarını tanır gibi” ayetinin muhatabı biz anne/babalar… Kendimizi İslam’a nispet eden bizler, ayetin ışığında fıtri özelliklerimizi hatırlamaya ve çocuklarımız üzerindeki onları çok iyi tanıyabilme görevimizi yerine getirmeye ne dersiniz?

Çocuklarımızı iyi yetiştirmenin görev olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama sanırım iyi yetiştirmek için onları çok iyi tanımamız gerektiğini gözden kaçırıyoruz. Ki Allah (C.C.) bu durumu bile teminat altına alıyor ve ayetinde bizleri yeni moda tabirle dürtüyor. Üstelik bu hatırlatma facebooktaki dürtülmelere hiç benzemiyor.
Onlar bizim gözbebeklerimiz. En doğal anne/baba reflekslerimizle koruduğumuz, iş tanımaya gelince fersah fersah kaçtığımız gözbebeklerimiz. Şimdi diyeceksiniz ki nasıl tanıyacağım? Tabii ki onlarla oyun oynayarak; eğlenerek; konuşarak; “yorgunum git sonra gel” demeyerek; heyecanlandıklarında kocaman gözlerini açıp iştahla anlattıkları olayları dinleyerek; hayal arkadaşıyla arkadaşlık ederek; ağladığında onu ağlatanın ne olduğunu hissederek; anlayamadığımız yerlerde “senin için ne yapmamı istersin?” diye sorabilerek; yanımıza her yaklaştığında “eyvah geliyor yine baş belası” duygusuna kapılmak yerine “yaşasın ihtiyaçlarını gidermek için beni tercih etti, ne kadar şanslıyım” diye düşünerek; ders çalışırken hangi konuda neden takıldığını fark edebilerek vs. anlayacağınız tanımak için yöntem çok!
Tanımak isterseniz eğer minik bir sır vereyim. Onları tanımak o kadar harika bir duygu ki… Hayatımda en eğlenerek ve severek yaptığım iş çocukları tanımak oldu. Onların minik bedenlerindeki kocaman dünyalarına girebilmeyi başardığınızda, ne demek istediğimi anlayacaksınız!
(Not: Ayet ve sure numarasını kasıtlı olarak yazmadım. Merak edin, siz kendiniz bulun diye.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder